29 Nisan 2011 Cuma

YAĞMUR
Yağmur; seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım

Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira’da süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visâlinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle hep seninle olsaydım
Bâtılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım..

Nurullah Genç

26 Nisan 2011 Salı

şimdiki MHP yönetimi böyle bir afiş yaptırabilir mi?

10 Nisan 2011 Pazar

ELFÂZ-I KÜFÜR

ELFÂZ-I KÜFÜR

       Elfâz'ın tekili olan lafız; söz, kelime ve ifade demektir. Küfür ise "kefera" fiilinden mastar olup, sözlükte; bir şeyi örtmek anlamına gelir. Kalbindeki imanını örten kimseye de bu yüzden münkir veya kâfir denilmiştir. Bir terim olarak, kişiyi küfre düşüren ve dinden çıkmasına sebep olan sözlere "elfâz-ı küfür" adı verilir.
       Bir mü'mini küfre düşüren sözler dörde ayrılır. Bunlar: İstihzâ, istihfaf, istihkar ve  istinkârdır. İstihzâ, dinin esaslarından birini alaya almak; istihfâf, inanılması gereken ve zarûrât-ı diniyye denilen prensipleri küçümsemek, hafife almak; istihkar, dinle ilgili temel esasları ve dinin mukaddes saydıklarına hakaret etmek, çirkin sözler söyleyip sövmek; istinkâr ise bir İslâmî hükmü açıkça inkâr etmek veya dince mukaddes olan şeylere inanmayıp küfretmek.
       Allah'ın zatı, sıfatları, fiilleri, isimleri, emirleri, yasakları hakkında şaka yollu da olsa alay ederek küçümseyici konuşmak ve Allah'a çirkin sözler söylemek kişiyi dinden çıkarır. "Allah ile, O'nun ayetleriyle, O'nun Rasulü ile alay mı ediyorsunuz? Boş yere özür dilemeye kalkışmayın. Siz imandan sonra küfre düştünüz."  (Tevbe, 65)
       Peygamberlik kurumunu ve peygamberlikle alay etmek, onlar hakkında küçük düşürücü sözler söylemek istihkar (hakaret ve sövme) sayılır. Bu yüzden herhangi bir peygamberi küçük gören, alay eden ve O'na ezâ veren dinden çıkar.

       "Şüphe yok ki, Allah'a ve Rasülü'ne eziyet verenlere Allah dünyada ve âhirette lânet etmiştir. Onlara çok küçük düşürücü bir azap hazırlamıştır." (Ahzab, 57)
       "Münafıklardan öyleleri vardır ki, peygamberi incitiyorlar ve 'O her söyleneni dinleyen bir kulaktır' diyorlar. De ki, 'O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a da inanır, mü'minlere de. Iman edenleriniz için bir rahmettir. Allah'ın Rasulüne eziyet verenlere ise acıklı bir azab vardır." (Tevbe, 61)
       Hz. Peygamber'e hakaret dinden çıkardığı gibi, mukaddes kitaplara ve kitaplara ve Kur'an-ı Kerim'e hakaret veya mukaddes kitapların aslını inkâr edici sözler söylemek küfürdür. Kur'an'la, bir suresi veya ayetiyle alay etmek, onu küçümsemek küfürdür. Meleklere hakaret etmek, alay etmek, ayıplamak, onları küçük görmek küfürdür. Cebrâil'in vahyi getirirken hata ettiğini, Hz. Ali yerine yanlışlıkla Hz. Muhammed'e vahyi verdiğini söylemek de kişiyi dinden çıkartır. Azrâil'e, ölüm meleği olduğu için hakaret etmek, meleklerin dişi olduğunu söylemek de küfürdür. Sahabeleri tekfir ederek, onların mü'min olmadığını söylemek de küfür kabul edilmiştir. Sahabeyi küçümsemek, alay etmek ve onlara buğz etmek ise bid'at ve sapıklıktır. (Bkz. Feth, 18; Tevbe, 100)
       Söyleyeni dinden çıkaran küfür sözlerinin bu sonucu meydana getirmesi için hür bir irade ve ihtiyarla söylenmesi gerekir. Tehdit, zor ve baskı altında küfür sözlerini söyleyen kimse, ikrâh-ı mülcî yani tam zorlama ile, öldürme, kesme, bedene zarar verme ve şiddetli dövme gibi işkence veya bu tehditler varsa küfür sözü söyleyebilir.

       "Kalbi imanl adolu olduğu halde, küfre zorlanan müstesna olmak üzere, kim iman ettikten sonra, küfre sine açarsa Allah'tan onlara bir azap vardır." (Nahl, 106)
       
       Bu ayet, küfre zorlanan kimsenin dinden çıkmayacağını gösterir. Nitekim Mekke müşrikleri, Yâsir ile hanımı Sümeyye'yi İslâm'dan dönmeleri için zorlamış, işkence altında ikisini de öldürmüştür. Yâsir'in oğlu Ammâr'ı da bir kuyuya atarak işkence yapmışlar, Ammâr işkenceye dayanamayarak, kalbi imanla dolu olduğu halde, diliyle İslâm'dan döndüğünü söylemiş ve canını kurtarmıştır. Haber Hz. Peygamber'e ulaşınca, kendisiyle görüşmüş ve yine işkenceye mâruz kalırsa aynı sözleri söylemesine ruhsat vermiştir. Yukarıdaki ayet-i kerime bu olay üzerine inmiştir.
       Günümüzde nice şarkılarda dinle ilgili kutsal esaslara hakaret taşıyan, kadere isyan eden, bir kadını putlaştırıp Allah'ı sever gibi sevme ifadeleri müslümanım diyen insanlar tarafından rahatlıkla söylenebilmektedir. Bir futbol takımı ekber, yani Allah'a ait olan "en büyük" ifadesiyle sloganlaştırılabilmekte, öğrencilere bir şahıs hakkında ilâhî özellikler verilerek antlar, şiirler söylettirilebilmektedir. Medyada, kahvelerde, sokaklarda nice elfâz-ı küfür rahatlıkla ağızlardan çıkabilmektedir. "İşimiz Allah'a kaldı", "Allah'lık" gibi ifadelerle Allah hakkında küçültücü ifadeler söylenebiliyor. Azrail'e kızılıp ileri geri sözler söylenebiliyor. Bir kıza "Melek" ismi verilebiliyor, felek ifadesiyle göklerin insan kaderi üzerinde etkisi kabullenilerek ona kader adına hakaretler edilebiliyor. Açıkça kadere de çatılabiliyor. Zamana sövülebiliyor. Cennet ve cehennemle ilgili fıkralar anlatılarak Allah'ın ödül ve cezası şaka konusu edilebiliyor. Dini küçük düşürücü Bektaşi fıkraları veya dinin kutsallarını küçük düşürecek uydurmalar anlatılabiliyor. Allah'ın sıfatları başkasına verilebiliyor. Allah'tan başkasına dua edilip medet ve yardım istenebiliyor. Allah'tan başkası adına yemin edilebiliyor. Ağzımızdan çıkan her sözün hesabının isteneceği unutularak küfür lafızları sakız gibi ağızlarda dolaşabiliyor. Bütün bunlar, elfâz-ı küfür, şirk, irtidat gibi konuların kapsamına girmektedir.

#unfollowallahcc

RT LÜTFEN! "istihza yoluyla dinden çıkmak" istemeyen müslümanlar tepki göstersin.. Dinimizle dalga geçiliyor!!!

#unfollowallahcc

Bize Bir Nazar Oldu, Cumamız Pazar Oldu, Bize Ne Oldu İse Hep Azar Azar Oldu!!!

6 Nisan 2011 Çarşamba

Yanlış hesap Bağdadi’den döner.

AXEL HEIBERG

Zig-Zag Öğretisi’nin ilk Batılı kurucusu ve koordinatörü, Danimarka asıllı bir Alman olan “Axel Heiberg”dir (1875-1952) (S17). Heiberg, Bağdadi’nin ikinci kuşak öğrencilerinden olup, tüm yazışmalarında, “K. M. Allein” (Karl Michael Allein)  müstear adını kullanmıştır. “Hekim Bey” gibi bu gelenek devam ettirilerek, Heiberg’in halefleri de “K. M. Allein” adıyla anılmışlardır. Heiberg’in Müslüman oluşu ve Zig-Zag Öğretisi’nin başına geçişinin öyküsü oldukça ilginçtir:  
Mühendis, bilim adamı, kaşif ve aynı zamanda misyoner olan Axel Heiberg’in asıl
amacı, demiryolu inşaatında çalışmak üzere geldiği Şam ve çevresinde Hıristiyanlık propagandası yapmaktır. Axel Heiberg’in misyoner olarak gösterdiği çabalar, özellikle bölgedeki Hıristiyan Araplar’ı fazlasıyla sevindirir. Hatta “Axel” ismi, zamanla “Aziz” olmuş ve kendisi “Aziz Hayber” diye anılmaya başlamıştır.
Heiberg, misyonerlik çalışmalarını hızla yürüttüğü sıralarda, bir grup İskandinavyalı’nın zaman zaman Bağdat’ta toplandığını duyar. Bunların arasında, ünlü Alman matematikçi “Georg Cantor” (1845-1918) da bulunmaktadır. Aldığı adrese giden Heiberg, verilen adresin bir cami olduğunu hayretle görür. Cantor ve sekiz İskandinavyalı’nın bu camide namaz kıldıklarına ve “Mevlana Halid-i Bağdadi” adında birinin dergahında saatler boyu bilim konulu söyleşiler yaptıklarına tanık olur. 
Hem merakından, hem de tartışılan konuların üst düzeyde olması nedeniyle, bir süre Bağdat’da kalarak bu toplantıları izler. Ancak, içindeki koyu Hıristiyanlık taassubu nedeniyle, konuşulanlara sürekli bir karşı koyma isteği duymaktadır. Onun bu hissettiklerini duyarcasına, Bağdadi de ona karşı kuşkuludur; diğerlerine gösterdiği yakınlığı ona göstermez. Grubun özel sohbetlerine katılma izni istediğinde, Bağdadi, Cantor aracılığı ile kendisine şunları söyler: “Yanlış hesap Bağdadi’den döner. O hayrı şerre çevirenlerdendir; bizden değildir”. Buna çok üzülen Heiberg, toplantıların peşini yine de bırakmaz. Kozmoloji ve kozmogoni (yaratılış) bilimleri üzerinde Kur’an tefsirlerinin yapıldığı bu söyleşilerde, Heiberg’in yüreğindeki Hıristiyanlık ateşi giderek söner ve yerini İslamiyet’e bırakır. Bağdadi’ye, Cantor aracılığı ile yeni bir mesaj gönderdiğinde ise şu cevabı alır: “Sora sora Bağdadi bulunur. O artık şerri hayra çevirenlerdendir; bizdendir”. Bunun üzerine, Heiberg, Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman olur ve Bağdadi tarafından, kendisine, “Kasım Muhammed” adı verilir.
Axel Heiberg, bir süre sonra Suriye’ye döner. Oradaki Hıristiyan Araplar, bir zamanlar “Aziz Hayber” dedikleri adamın namaz kılmakta olduğunu görünce öfkelenirler. “Muhammed” adını kullandığı için, kendisini, “Muhammed Al-Lain” (Lanetli Muhammed) diyerek aşağılamaya çalışırlar. Bu sırada, Bağdadi’nin ölüm haberi gelir ve Heiberg çok sarsılır. Üzüntüsünden yemez, içmez olur, zayıflar. Bu durumdan istifade etmek isteyen Süryaniler, kendisine güzel bir kadını musallat ederler. Gençliğin verdiği tutkularla kendini bir süre bu kadına kaptıran Axel Heiberg (kendi notları ve günlüğüne göre) bir gün inanılmaz bir olayla karşılaşır:
Halep demiryolunun inşaatında çalışmakta olan bazı Alman, İskandinav ve Flaman teknisyenlerin, bir demiryolu işçisi tarafından ayartılıp müslümanlaştırıldığı söylentileri Heiberg’in kulağına kadar gelmiştir. Bu işçiyi dayanılmaz bir merakla görmeye giden Heiberg, karşısında hiç beklemediği birini bulur. Bu işçi, Bağdat’daki söyleşilerde defalarca yüzyüze geldiği Bağdadi’den başkası değildir. Mevlana Halid-i Bağdadi, pek pejmürde, ancak tertemiz giysilerle demiryolu inşaatında kazma sallamaktadır.
O anda, Bağdadi’nin, ona ve Bağdat’daki söyleşilere katılan diğer sekiz Müslüman Alman mühendise, bu toplantılardan birinde söylemiş olduğu sözleri hatırlar. Bağdadi: “Batı’ya gitmelerini, ilmini Batı’ya götürmelerini, İslam’ın güneşinin Batı’dan doğacağını; Kur’an’ın gizemleri aracılığı ile ve “tezkirelerle” haberleşeceklerini ve “zaman yolculuğu” sayesinde dönem dönem görüşeceklerini” söylemiştir. İşte Bağdadi karşısındadır ve dedikleri çıkmıştır.      
Bağdadi, Hazreti Hızır’dan, zaman yolculuğunun ve kendi veliliğinin kazandırdığı imtiyazla, “Diri Şehitler - Yeşil Sarıklılar” olmanın sırrını almıştı. Hatta, bir söyleşisinde, Heiberg’e, “Hazreti İdris’in ölümü tadıp ölmediği ve yüce bir makama alınışının sırrını yaşadığını” söylemişti. Yukarıda yazdığımız vasiyetinde de ebedi olduğunu belirtmiştir.
Bağdadi’nin bu kerametine kendi gözleri ile tanık olduğunu yazan Heiberg ve diğer Batılı Müslüman mühendisler, bir süre sonra ülkelerine dönerler. Hızır Tezkiresi’nin emanetçisi olan Hekim Bey, Bağdadi’nin ölümünden sonra, Tezkire’nin bir nüshasını, Bağdadi’nin öğrencilerinden George Ivanovich Gurjieff’e, İstanbul’da teslim eder. Gurdjieff, bu nüshanın bir kopyasını çıkartarak Axel Heiberg’e verir. Tamamı yedi paragraf olan bu yazıtın İngilizce’ye çevrilen nüshaları, “… ve Hızır Bana Dedi Ki” başlığı ile çoğaltılmıştır.
Axel Heiberg, Bağdadi’nin öğrencisi olarak, Kur’an’daki gizli bilimlerden (K3), özellikle cifir ilminden büyük feyiz almıştır. Hatta, kendisinin, Hazreti Hızır tarafından bizzat eğitildiği, Gurdjieff tarafından ileri sürülmüştür. İslami gizli bilimlere göre, insanın kendi “tüneline” gizlenerek “görünmez” olabileceği sırrına ermiş olan Axel Heiberg’in bir süre Türkiye’de kaldığı bilinmektedir. Kur’an ayetleri ve cifirle bu sırra eren büyük bilgin ve gizemci Axel Heiberg’in, ülkemizde kaldığı yıllarda, Bağdadi’den “el aldığı” görünmezlik yeteneğini zaman zaman “sergilediği”, yazarımız Hans von Aiberg tarafından, “İstanbul seyahatinde belirtiliyor” sözleriyle açıklanmıştır (Aiberg’in bu sözlerinden, bir “İstanbul Seyahati Notları” olduğu anlaşılıyor. Ancak, bu notlar Heiberg’e mi, yoksa Gurdjieff’e mi ait, bunu bilemiyoruz). Hatta, Heiberg, ünlü yazar Herbert G. Wells’in yarattığı “Görünmeyen Adam” (K150) tipinin bizzat kendisi olduğunu söylemiştir (Bu eserde, Axel Heiberg’in açıkça tarif edildiği, bizzat romanın yazarı tarafından belirtilmiştir).
 
 

“K. M. ALLEIN” ADININ DOĞUŞU

Daha sonra Kanada’ya geçen Axel Heiberg, diğer Müslüman mühendislerle mektuplaşmalarında, “Kasım Muhammed” adının baş harflerinden “Karl Michael Al-Lein” (Karl M. Allein) parafesini seçerek kullanmaya başlar. Heiberg, “Al-Lain” (Lanetli) anlamındaki lakabını misyonerlik günlerindeki günahının kefareti olarak benimser ve taşır. İşte, “K. M. Allein Mektupları”nın ünlü ve esrarengiz imzası böyle doğmuştur (Bundan sonra, yazımızda “K. M. Allein” yerine, kısaca “KMA” harflerini kullanacağız.            
Georg Cantor’un sadece bilimle uğraşması nedeniyle, İslami tebliğlerin koordinatörlük görevini Axel Heiberg üstlenmiştir. Kendisi kadar mümin bir Müslüman olan kardeşi “Dr. Eivind (Edvin) Heiberg” (1870- ? ) ile birlikte, bilim adamlarına bazı İslami tebliğleri göndermeye başlarlar. Tabii, bu tebliğlerin kaynağı, Halidi-Doğu Ekolü’nün koordinatörü ve baş emanetçisi olan Hekim Bey’dir. Daha sonra, Zig-Zag Öğretisi’nin Avrupa sorumluluğunu kardeşine bırakan Axel, Kanada ve ABD’de bu öğretinin nüvesini oluşturmaya çalışır. Bir taraftan Kanada’nın kuzeyindeki bir adaya yerleşip, burada “görünmezlik” deneyleri üzerinde çalışmalar yaparken, diğer taraftan, Avrupa’daki Zig-Zag mensuplarını “KMA” imzalı mektuplarla yönetmeyi sürdürür.
Bugün ABD’de “Baghdad” isimli bir yerleşim merkezi vardır. Bu kentin kurucusu “Marwel Hollyday” adında Doğulu bir inisiyatördür. Bu üç ismin baş harfleri ile “Mevlana Halid-i Bağdadi” isminin baş harflerinin aynı oluşu dikkat çekicidir. Ayrıca, Amerikalı zenci Müslümanlar’ın, bugün, Bağdadi ismine çağrışım yapan  “Bagh Dady”  adında Doğulu bir inisyatörleri bulunmaktadır. Ancak, bu kişilerin, Zig-Zag Öğretisi ile bir bağıntılarının olup, olmadığını bilmiyoruz.